"Otizmli hastalara bir bütün olarak sahip çıkmalıyız"

Geçtiğimiz günlerde otizmli bireylere karşı yapılan hakaretlerle ilgili açıklamalarda bulunan Mavi Işık Otizm Derneği Başkanı Sosyolog Mehmet Emrem, toplumun her kesimi ile otistik bireylere sahip çıkılması gerektiğini söyledi.

Geçtiğimiz günlerde Aksaray'da meydana gelen tatsız olayın ardından İLKHA'ya konuşan Sosyolog Mehmet Emrem otizmli çocuklara bir bütün olarak sahip çıkılması gerektiğine dikkat çekti.

Otizmi, aile desteği ile belirli bir düzeyde kontrol altına alınabilir özel gereksinimli rahatsızlık türü olarak tanımlayan Emrem, "Otizm spektrum bozukluğu, küçük yaşlarda ortaya çıkan ve çocukların gelişim bozukluğuna sebebiyet veren bir rahatsızlıktır. Çocuklarımızın sözel ve sözel olmayan iletişim becerilerinde akranlarına göre eksik kalmasıyla alakalı bir bozukluk olmakla birlikte çocuklarımızın kendilerini ifade etmesinde yetersizliklerinin olduğu bir rahatsızlık türüdür. Bu rahatsızlık; çocuklarımızın yaşam boyu devam eden ve özel eğitim, çeşitli görüşmeler ve aile desteği ile belirli bir düzeyde kontrol altına alınabilir özel gereksinimli rahatsızlık türüdür." dedi.

"Özellikle ülkemizde otizmli bireylerin tespiti konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz"

Otizmin teşhis sürecine değinen Emrem, şüphe yoluyla tanımlamaya gidildiğini belirtti.

Emrem "Otizmin teşhis edilme sürecine gelince, bireyin 18 aylık olduğu dönemlerde şüphe yoluyla tanılama sürecine gidilebilir. Bu yol nasıl izlenilebilir? Çocuğun göz kontağında sorun varsa, kendisini ifade etmede sorun yaşıyorsa, insanlarla diyaloğa girmeyip içine kapanıyorsa, kendi halinde bir tavır oluşturup köşeye çekiliyorsa burada yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu düşünebiliriz. Buna binaen sağlık birimleri ile mutlaka ama mutlaka görüşülüp çeşitli tanılama sistemleri ile durumunun ne olduğunu tespit etmeliyiz. Özellikle ülkemizde otizmli bireylerin tespiti konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz." ifadelerini kullandı.

Sosyolog Emrem, "Genelde 3-4 yaş aralıklarına ulaşıldığı zaman tespitler yapılıyor. Bu yaş aralığına gelindiği zaman üzerine bir şeylerin inşa edilmesi ve eğitime entegre edilmesi hususunda ciddi problemler yaşıyoruz. Ama yabancı ülkelerde özellikle Avrupa ülkelerinde 18 aylık dönemlerde tanılarda bizden çok daha ileride olduğunu söyleyebiliriz. Erken yaşta tanılar düzgün bir şekilde yapılırsa çocuklarımızın hayatı boyunca yaşayacağı bireysel gerileme sorununu çok rahat bir şekilde aşarak hayata tutunmalarını sağlayabiliriz." dedi.

"Çocuğun özel durumu göz önünde bulundurularak bir ders programı ve müfredat hazırlanıyor"

Destek eğitiminde neler yapıldığına dair açıklamalarda bulunan Emrem, "Destek eğitiminde neler yapılıyor? Destek eğitimlerinde çocuklarımıza bireysel eğitim veriliyor. Çocuğun özel durumu göz önünde bulundurularak bir ders programı ve müfredat hazırlanıyor. Çocuğumuz ders müfredatı çerçevesinde bir eğitimci tarafından sürekli takip edilip eğitimler veriliyor. Aynı zamanda ebeveynlerin de ev ortamında ve sosyal hayatta 'çocuklar nasıl kontrol altına alınabilir' eğitimleri verilerek çocukların kendi akranlarına yakın bir şekilde hayatlarını devam ettirebilmeleri sağlanmaya çalışılıyor. Peki, buradaki amaç ne? Çocuğumuzun o rahatsızlığının giderilmesinden ziyade rahatsızlıkla birlikte toplumsal hayata adaptasyonu sağlanmaya çalışılıyor. Söz konusu otizmli bireylerimizin zihinsel formlarında bir eksiklik söz konusu değil. Burada belki bizden daha zeki bireylerden bahsediyoruz. Yalnız onların, zekâlarını kontrol etme ve sosyal becerilere dönüştürme konusunda problemleri var. Bizim dokunuşlarımız, o eksikliklerin giderilmesi veya kanalize edilmesi konusunda çaba sarf edilmesidir." dedi.

"Eğitim kademelerimizin iyileştirilmesi gerekiyor"

Emrem "Ülkemize baktığımızda yaklaşık olarak 200 bine yakın otizmli bireylerimizin olduğu bazı istatistiksel verilerle sunuluyor ama bu istatiksel verilerinin doğruluğunu da kati bir şekilde beyan edemiyoruz. Yine 0-14 yaş aralığında bireylerin olduğundan bahsediliyor. Elimizdeki verilere göre bu bireylerimizden sadece 2 bin tanesinin örgün eğitimden faydalandığını görüyoruz. Bu anlamda eğitim kademelerimizin iyileştirilmesi gerekiyor. Şunları bilmemizde fayda var; birincisi, 'Çocuklarımız ile muhatap olduğumuzda özel bir durum söz konusu mu değil mi?' kriterlerini göz önünde bulundururken çocuklarımızın yaşıtlarına göre eksik yönlerinin tespitini yaparken şüphe yoluyla bakacağız. Biraz önce de bahsettiğimiz gibi göz kontağında, oturup kalkmasında ve kendini ifade etmesinde bir problem var mı? Bu gibi durumları hissettiğimizde mutlaka uzman kişilerden destek almamız gerekiyor. Uzman kişilere başvurduğunuz zaman, faydalanmanız için bir yol haritası çizecektir. Bu yol haritası ile birlikte çocuğumuz aktif bir eğitim sistemine dahil olmuş olacak." dedi.

"Otizmli bireylerle ilgili asıl dikkat edilmesi gereken unsurlar nelerdir?"

Otizmli bireylerle ilgili açıklamalarına devam eden Emrem, yaklaşımlarımızın nasıl olması gerektiğine dair bilgilendirmede bulundu.

Emrem "Otizmli bireylerle ilgili asıl dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri de; 'Yaklaşım şekli nasıl olmalı?' sorusudur. Toplumdaki entegre süreci nasıl şekillenmeli? Özellikle ülkemizde geçen günlerde yaşanan ve insan olarak hiçbirimizin tasvip etmediği olay üzerinde devam edersek daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim. Zaten biliyorsunuz ülkemizde anayasal bir düzen ve bu anayasanın eğitim hakkından tutun ekonomik, ahlaki, bütün değerler üzerinde bir yasal formu var. Bu yasal form içerisinde eğitim hakkıyla ilgili anayasanın 42. Maddesi; 'Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.' der. Yine 5378 sayılı eğitim yasasının 15. Maddesinde; 'Hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması engellenemez. Engelli çocuklara, gençlere, yetişkinlere özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak bütünleştirilmiş ortamlarda engelli olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır.' der." ifadelerini kullandı.

Mavi Işık Otizm Derneği Başkanı Sosyolog Mehmet Emrem, "Bu maddelerle güvence altına alınmış olan bir eğitim hakkı maalesef Aksaray ilimizde çok farklı şekilde cereyan eden bir boyuta geldi. Söz konusu çocuklarımızın topluma entegre edilmesiyle ilgili gerekli hassasiyeti göstermemiz gerekirken tam tersi bir tepki gösteriyoruz. Bu anlamda toplum olarak empati duygusundan ne kadar yoksun olduğumuzu ve o ebeveynlerin yerinde bizim olabileceğimizi, söz konusu çocukların topluma tutunabilmesi için dışardaki insanlardan ne kadar destek alması gerektiğini bilmediğimizi gösteriyor." dedi.

Yaşanan sıkıntılar ile ilgili örneklemede bulunan Emrem örneklik teşkil edilecek yaşanmış bir olaydan bahsetti.

Emrem, "Çok basit bir örnek daha vereyim. Bir Avrupa ülkesinde, bir aile çocuğunu sağlık taramasına götürüyor ve çocuğunda işitme kaybının olduğunu ve konuşma noktasında ciddi problemler yaşayacağını öğreniyor. Bunu kendi çevresiyle paylaştığında bütün komşuları o çocukla iletişim kurmak için işaret dili eğitimi almaya başlıyor. Bu takdir edilecek bir durum." ifadelerini kullandı.

"Osmanlı döneminde, su sesiyle ve müzikle özel durumu olanlar toplumla kaynaştırmaya çalışılıyordu"

Emrem, "Osmanlı İmparatorluğu döneminde, insanların birbiriyle uyum içerisinde hareket etmesi, özel olan durumlara özel alanların oluşturulması için, su sesiyle, müzik sesiyle bu özel durumu olan çocuklar bir şekilde hayata tutundurulmaya çalışılıyordu. 1960'lı yıllardan itibaren kaynaştırma eğitimi adı altında ülkemizde eğitim veriliyor. Bunun amacı maalesef birçok eğitim kademesinde görevli olan eğitimciler tarafından bilinmemektedir. Hele hele biz dahi ebeveynlerden bunu bekliyoruz. Gücümüz nispetinde yönlendirici bilgilendirmelerde bulunuyoruz ama asıl olan şey bizim insan olarak bir an önce bir Avrupa ülkesinde yaşanan olay gibi komşumuzla, ailemizin diğer fertleriyle, eğitimcilerimizle birlikte bu çocuklara destek olmamız lazım. Biz bir bütün halinde bu çocukları koruyup kollama, topluma entegrasyon noktasında gereken çabayı sarf etmezsek maalesef bu çocukları kaybederiz." dedi.

"Aslında kaybettiğimiz çocuklar değil bizim kendi onurumuz ve vicdanımız olacaktır"

Konuşmasını sürdüren Emrem, "Aslında kaybettiğimiz çocuklar değil, bizim kendi onurumuz ve vicdanımız olacaktır. Dolayısıyla da bu konuda bizim kendi özümüze dönüp kendi değerlerimiz çerçevesinde komşuluk kültürümüzü, geleneksel, aile kültürümüzü ve bu değerler çerçevesinde yeniden toplumun inşası sürecinde bu özel çocuklarımıza destek olmamız lazım." dedi.

"Hayata tutunması için özel eğitime sürekli bir şekilde devamlılığını sağlamak gerekiyor"

Toplum içerisinde kendisini ifade etmede ve yaşam sevinci oluşturmada eğitimin çok önemli bir değer olduğunu ifade eden Emrem, "Otizmli bireyler konusunu irdelerken bütün özel çocuklarımızın tümüyle ilgili söylediğimiz bir şeyler var. Tanılama süreci bir an önce olması lazım! Ne kadar erken olursa o kadar ilerleme kaydedilir. Hayata tutunması akranlarının düzeyine gelme ihtimali yükselir ama asıl önemli olan nokta, destek eğitimi alırken yani özel eğitime başlayan bir bireyin bu özel eğitime sürekli bir şekilde devamlılığını sağlamaktır. Bunu sağlamak yeterli mi? Bu da yeterli değil. Anne ve babanın en az bir eğitimciye yakın bir şekilde bu çocukla ilgilenmesi gerekiyor. Komşumuzla, büyük babamızla, kardeşiyle, okuldaki arkadaşıyla, okuldaki öğretmeniyle bu çocukların hassasiyetini göz önünde bulundurarak iletişim kurmamız lazım." ifadelerini kullandı.

"Ebeveyn çocuğu tabletin, telefonun ve televizyonun karşına dikerse hiç mesafe kat edemeyiz"

Ebeveynlerin çocuklarını kendi halinde bırakmaması ve onlarla ilgilenmesi gerektiğine dair uyarılarda bulunan Emrem, "Biz burada eğitimci olarak çocuğa gerekli yönlendirmeleri yaptığımız halde ebeveyn çocuğu eve götürdüğü zaman kendi başına bırakıp televizyonun, tabletin, telefonun karşısına dikerse destek eğitimde bir ilerleme kat edemeyiz. Lakin eğitimci kardeşlerimizin, özellikle alanında etkin ve uzaman olan kişilerin yönlendirmeleriyle bu çocukların hayatlarını şekillendirmeye çalışırsak bu çocuklarımızın topluma entegrasyonunu çok daha üst düzeye çıkarmış olacağız." şeklinde konuştu.

Emrem son olarak şu uyarılarda bulundu:

"Çocuklarımızın temel problemi; iletişim kurma noktasında biz anne ve babanın beceriksizliğidir. Çocuğun haline acıyoruz. Duygusal anlamdaki deşarj alanlarımız onlar. Aman ha! Karnını doyurayım, zaten hocası okulda ilgileniyor, bari ben de evde eline telefonu vereyim çocuk rahat etsin. Aslında çocuk rahat etmiyor, siz sadece rahat ediyorsunuz. Yani başka işlerle uğraşmakla kendinize zaman oluşturmak istiyorsunuz. Hâlbuki o çocuğa bir faydanız yok. Orada yapılacak en önemli şey; çocuklarımızın eğitimcileriyle sağlıklı bir şekilde iletişim kurmalı ve bu sağlıklı iletişimde ana aktör olan uzman öğreticilerin yönlendirmesine yer vermeli ve anne baba olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeliyiz. Aksi takdirde sadece kendimizi kandırmış oluruz." (Mustafa Daştan-İLKHA)

Paylaş: