KİM KORKAK ?

Şükran Eslem DAĞ

İki arkadaş arasında garip ve bir o kadar da mana içeren bir diyalog oluşmaktadır.

Uzun zamandır aklına takılan soruyu nihayet arkadaşına yöneltti gayet rahat:

    - Ölümden korkuyor musun?

   Cevap kısa ve netti.

   + Korkuyorum !

Şaşırmıştı nitekim bu cevabı beklemiyordu.

   - Nasıl ve neden korkuyorsun ?

Şaşkınlık sırası şimdi karşı tarafta idi.

   + Sen korkmuyor musun !?

   - Hayır, neden korkmam gerekiyor ki?

Sonuçta er geç ölünecek ve bundan kaçış yok. 

   + Demek ki ameline epey güveniyorsun?

Aksi halde bu kadar korkusuz olamazdın.

   - Aslında amelimden emin degilim. Hem korkuyla alakası yok bence...

   + Peki nerden bu cesaretin kaynağı?

    - Bilmem, ama gerek yok kendini ürküterek yaşamaya diye düşünüyorum.

Vakti gelince gideriz bir şekilde (!)

Asıl seni korkutan nedir ?

   + Benim asıl korkum ölümden değil ölüme hazırlıklı olamayışımdandır.

Rabbimin huzuruna tertemiz ameller ile çıkamayacağımdandır. Kısacası günahkar olduğumun farkında oluşumdandır.

Asıl senin korkmaman korkunç !..

Tabii fıkralar gibi olmaz ve konu burada bitmez. Ancak nezaket araya girdiği için çok fazla açıklayıcı da olunmaz.

O vakit esinlendiğimiz bu durumu biz açıklamaya çalışalım kalemimiz yazabildikçe :

     Aslında burada idrak sahibinin arkadaşına söyleyemediği, cahil cesaretli oluşudur yada korkmamak için korkup kaçmayı seçenler de denebilir. Tabii bu kısım kişiler kanatimce ikiye ayrılırlar. 

1-) Kişiler de gelişim ve olgulaşım tam manada sağlanamamış, yaratılış gayesini tam idrak edememiş ise hadsiz ve yersiz bir cesarete sahip olurlar. Korkmamak için öğrenmemek bilmemek tercih edilir. Garip olan korkudan korktukları halde kendilerini cesur sanmalarıdır.

2-) Rahat ve bağsız yaşamayı seven, herşey olacağına varır mantığı ile hareket eden ve hayatın içindeyken kendini olumsuz yönde düşündürüp strese sokmayı manasız bulan kişilerde de bu durum gözlemlenebilir.

Cahil cesareti denilen korkaklık, sanılanın aksine hayli kalabalık ve yükümlülüğü ağır bir durumdur diye düşünüyorum.

Kimi kısım ahmaklık , kimisi ise bencillik terimi altına girebilir belkide.

Hakikatte neyi, ne sebeple yaptığını bilemeyecek, sonuçlarını hesap edemeyecek kadarı ahmaklık..

Üzerinde düşünülmesi gereken hiç birşeyi düşünmeyi vazife edinmeyen, kendini tüm yükümlülüklerinden soyutlamak hem bencillik hem vasıfsızlıktır.

Aslında cesaret korkunun içinde gizlidir. Nitekim korku bilinmeden tadı hissedilmeden, cesaret mana ve ehemmiyet bulmaz. Herşey gibi cesaretin de varlığı zıddıyla ispat olunur.

O vakit İlahi boyutuna da değinerek konuya tam manasıyla açıklık getirmiş oluruz inşaAllah.

Kişi Yaratıcının gazab ve azabından korkarak teslimiyet gösterirse, yaratılan tüm mevcudata karşı cesaret kazanır ve kendini emniyet altına alır.

Bu öyle bir emniyettir ki, dayanılan güç kat'iyyen sarsılmaz ve gösterilen her teslimiyet daha büyük bir güç ve kudret kazandırır.

Haramdan her sakınış ve korku, iradeyi nefse karşı daha hakim ve kararlı kılar. Mazlumun Allah'ından korkarak gösterilen her şefkat kanadı gerildiğinde, zalime karşı başkaldırı daha cesur ve tavizsiz olur.

Üstad bedi-üzzamanın dediği gibi;

"Annesinden tokat yiyen çocuk, annesinden korkmakla birlikte yine onun şefkatli kollarına atılır".

Uygun yer ve kişiye göre kullanılınca aslında korku korkulacak veya gereksiz bulunulacak bir şey değildir. Hatta mana içeren korkuda lezzet dahi vardır.

Haktan korkanlar, batıla karşı durmayı bilir. Yalandan korkanlar doğrulara sığınır.

Yeisten korkanlar umuda tutunur.

Cehennemden yeterince korkup ona göre ömrüne paye biçenler, nefsine ayar verenler ve Rabbine sığınıp abd olmayı seçenler cennete gider.

Demekki korkunun içinde ki cesareti bulmak gerek.

O işe yaramaz gibi görünen koruyucu küpü bulup, içinde ki hazineye ulaşmak gerek. Farklı hisleri aynı bünye de çatışmadan birbirine uyumlu ve tamamlayıcı olarak yaratan Allah'a sonsuz hamdetmek gerek.

İdrak edebilenlerden olmak temennisiyle,

Allah'tan korkalım ki, şeytana karşı koyacak cesaretimiz cisim bulsun inşaAllah.

 

Paylaş: