YALAN!

Muhammed KILIÇ

Yalana hiç gerek yok.

Yalandan kim ölmüş ki?

Doğruyu söylemek gerekirse,

Bak yalan konuşmuyorum.

Hatta skeçlere dahi konu olmuş, bizde yalanda yok, xılafta. Bunları niye yazıyorum?

Bir çıkmazın ayak izleri silinsin istiyorum.

İnsan neyi arzu ederse, onun peşine düşer. Kalp nereye bakarsa, gönül oraya akar. Onun için mücadele verir. Ona göre programlanır ve işlevini o perspektifte sürdürür. Bu sürengenlik, kalbimizle tasdik ettiklerimizin dışa vurumudur aslında. Başka nasıl izah edilir?

Günlük hayatımızda sıklıkla kullandığımız sözlerden kazanç elde etmek ve sonradan sıradanlık arz eder hale gelmiş gerçeklerimiz var. Başvurduğumuz bu acı gidişatla gerçek dışı ifadeleri kullanarak, muhatabımızı yanlışa yönlendirmiş olmamız pekte masum olmasa gerek. Basit gibi görünse de bizler için sıradan şeylermiş gibi hayatımızda yer edinse de bu öyle sıradan ve masum değil, toplumların mihenk taşını yerinden oynatacak, huzursuzluğun kapısını sonuna kadar aralayacak bir realitedir maalesef.

Kıymetli okuyucularım, öncelikle doğru olmayan söylemler, hakikat ve gerçeğin tezattı manalarına da gelen yalan, çok geniş  ve kapsamlı bir yelpazeye sahip olsa da, aslında  zayıf ve dar kaplıdır. Bu dar kalıba hapsolmak, akıl sahipleri için mantıklı olmasa gerek.

Mesela

Sosyal temasın olduğu her yerde, insanların  savunmaya geçme eğilimi vardır. Örneğin; Başkaları bizim hakkımızda olumsuz düşünebilir, aşırı duyarlı olmak, eleştiriye tahammülsüzlük, bizi yalana itebilir.

Ön planda olma arzusu, arka plana düşme korkusu, hırslarımız doğrultusunda hedeflerimize  ulaşmak için her yolu kendimize mubah görmemiz. Eve bunlar acı ama gerçeklerimiz.

Demek ki,

 Ölçüyü kaçırmak  bizi yalana sevk eder. Güçlü olanın zayıf olanı alt ettiğine, dünyanın güvensiz bir yer olduğuna ve ezilen olmak yerine, ezen olmayı tercih etmek de doğru değil. Bu hataya düşmek, bizi yalana itebilir.

Bazılarımız, içinde bulundukları konfor, her şeye kolayca ulaşabilme arzusu, yaşam tarzının kaybolmasından endişe ederek yalana yöneldiler.

Bazılarımızı da gerçeklerin ortaya çıkması durumunda yalnız kalacağı korkusundan yalana sarıldılar. Gerçekler yüzleşmek içindir. Gerçekle yüzleşmek bizlere ağır gelecekse, biz yine de gerçekle yüzleşelim. Gerçekle yüzleşmesek, gerçeğin uzağında yapay bir noktada durup, yalana sarılabiliriz ki, sarılanlarımızda var.

 Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalpleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Kıymetli yarenler, buraya dikkat kesilin! “Yalandan kim ölmüş ki?” diyorlar.  Doğrudur, yalandan beden ölmez ama gönül ölür, dostluk ölür, güven ölür insanlık ölür.  Bir gün bir genç, Peygamber Efendimize, üç büyük günaha yakalandığını bildirdi. Bunlardan biri yalandı. Peygamber Efendimiz, “Yalanı benim için terk et!” buyurdu. Genç, ‘peki’ diyerek gitti. Bir günahı işleyeceği zaman, “Eğer bu günahı yaparsam, Resulullah sorduğunda, evet dersem suçum meydana çıkar. Hayır dersem, yalan söylemiş, verdiğim sözü tutmamış olurum.” diye düşündü. Diğer iki günahı da bıraktı. (Şir'a)

Dostlar, yalan insanları birbirine düşürür. Yalana başvuran kişi, insanların güvenini kaybeder. Yalan, insanı dünyada da ahirette de felakete sürükler.

Mümin yalancı olamaz. Sıradan normal günlük hayatımızda yer edinmiş basit gördüğümüz, aslında tüm günahların anası olan yalana sırtımızı dönerek, yeni bir hayata merhaba diyebilmemiz ümidiyle. İnşallah faydalı olabildik.

Kalın selametle...

Paylaş: