Euro

36,7272

Dolar

35,1895

Altın

2.968,28

haberler
RÖPORTAJ

Batı'nın Kürdlere sunduğu Elma Kokulu ölüm: Halepçe Katliamı

İran-Irak savaşı sırasında Saddam Hüseyin tarafından Kürdlere karşı kullanılan Hardal, Sarin ve Taun benzeri kimyasal silahlarla gerçekleştirilen "Halepçe Katliamı", üzerinden 33 yıl geçmesine rağmen hafızalardaki tazeliğini koruyor.
  • Ekleme: 16.03.2021 14:25 Güncelleme: 16.03.2021 14:25
admin
Batı'nın Kürdlere sunduğu Elma Kokulu ölüm: Halepçe Katliamı

Saddam Hüseyin'in 33 yıl önce işgalci ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin desteği ile kimyasal ve biyolojik silahlar kullanarak gerçekleştirdiği Halepçe Katliamını anlatan "Dünden Bugüne Irak-Türkiye İlişkileri" kitabının yazarı, Araştırmacı Yazar Serdar Mirza Mollabey, "Katliamın ne denli acı olduğu sığınaklara girmeye çalışan insanların merdivenlerde bulunan cesetleriyle anlaşılıyor." dedi.

Mollabey, Halepçe Katliamının perde arkasında İran-Irak savaşına kadar uzanan bir sürecin olduğunu söyledi.

Mollabey, İran'da İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte bölgede 2 etkin gücün oluştuğunu, bölgede ciddi petrol ve doğalgaz yataklarının bulunmasının da Batı tarafından hazmedilemediğine vurgu yaptı.

İki devlet arasındaki sınır uyuşmazlığının kullanılarak Saddam Hüseyin'in kışkırtıldığını aktaran Mollabey, tutuşturulan fitne ateşiyle Irak'ın İran'a saldırmasına neden olunduğunu belirtti. 


"180 bini aşkın insanın kıyımdan geçirildiği tahmin ediliyor"

Saddam'ın, Arap milliyetçiliğini ön plana çıkardığını dile getiren Mollabey, "Enfal Operasyonları" olarak ifade edilen 8 aşamalı operasyonları gerçekleştirerek katliamlara imza attığını söyledi.

Mollabey, "1980'li yılların ortasına gelindiğinde özellikle Irak'ın kuzeyinde bulunan Peşmerge gruplarına Saddam tarafından sistematik baskı oluşturulmaya başlandı. Saddam Arap milliyetçiliğini ön plana çıkararak bölgedeki Kürt gruplarını baskı altında tutmaktaydı. Bölgedeki Kürt gruplara karşı, 1986-1989 yılları arasında 'Enfal Operasyonları' dediğimiz 8 aşamalı operasyonlar gerçekleştirildi. Farklı rakamlar telaffuz edilse de insanların tutuklamaları ve gözaltılar da dahil olmak üzere 180 bini aşkın insanın kıyımdan geçirildiği tahmin ediliyor. 

1988 yılında Enfal Operasyonlarının bir halkası olan Halepçe Katliamı'nda 5 binden fazla insanın katledildiği, 10 binden fazla insanın da çeşitli hastalıklarla karşı karşıya kaldığı tartışılıyor. Bu hastalıklar arasında özellikle görme bozukluğu, felç, akciğer hastalıkları gibi hastalıklar bugün de o bölgede görülüyor." dedi.

Batı'nın Kürdlere sunduğu
Araştırmacı-Yazar Serdar Mirza Mollabey

"Kimyasal Silahlar savunmasız sivil halkın üzerine yağdı"

Saddam'ın, Peşmerge gruplarının İran'a taraf olmasından dolayı Halepçe Katliamı'nı gerçekleştirdiğine vurgu yapan Mollabey, bölgede kimyasal silahlar kullanılarak uluslararası hukukun ihlal edildiğine dikkat çekti. 

Mollabey, "Halepçe Katliamının nedeni ve Saddam'ın gerekçesi; bölgedeki Peşmerge gruplarının İran'la anlaştığı ve İran'ın 'Zafer-7 Operasyonu' ile Halepçe'yi ele geçirmesine destek oldukları şeklinde ifade ediliyor. Operasyon 13 Mart 1988 yılında, Kürt grupların desteği ile İran'ın egemenliğine geçmesine zemin hazırladı. Hem Kürt grupları adına hem İran adına 3 gün süren kısa bir zafer gerçekleşti. 15 Mart 1988 yani Halepçe'nin İran'ın egemenliğine geçmesinden 2 gün sonra Peşmerge gruplarının büyük bir kısmı (Yüzde 90'dan fazlası) bugün dahi bilinmeyen bir nedenle bölgeden çekildi. Sadece sivil halk o bölgede kaldı. Askeri unsurlar da büyük oranda ortalıkta görünmedi. İran-Irak Savaşının uzun sürmesi, Saddam'ın sürekli olarak bölgede Hardal, Sarin ve Taun gibi kitle imha silahları kullanmasından ötürü İran'ın askeri unsurları tecrübe kazanmıştı. Bu yüzden Halepçe'ye girdiklerinde çoğunun ekipmanı tamdı. Gaz maskeleri kullanıyorlardı. Ama sivil halkta böyle bir durum söz konusu değildi. Sivil halk böylesi bir durum ile ilk defa karşılaşıyordu." ifadelerini kullandı.

"Masum çocuklara ölüm elma kokusuyla geldi"

Sivil halkın üzerine günlerce kimyasal bombaların atıldığını belirten Mollabey, "Peşmergenin 15 Mart günü çekilmesinin akabinde 16 Mart 1988 günü, öğle vaktinde insanların yemekte oldukları bir zamanda, gökyüzünde uçaklar belirdi. Uçaklar ilk zamanda gökyüzünden kâğıt atmışlardı. Halk bunların uyarı niteliğinde kağıtlar olduğunu düşündü. Ancak bu kağıtlar rüzgârın yönünü tayin etmek için atılmışlardı. Hemen akabinde tüm camları kıracak ve sivil halkı savunmasız bırakacak, ses bombaları art arda atılmaya başlandı. Savunmasız hale gelen insanlara günlerce Hardal, Sarin ve Taun adıyla isimlendirilen gaz bombaları atıldı. Gaz bombaları elma, soğan ve sarımsak kokuluydu. Masum çocuklara maalesef ölüm elma kokusuyla geldi. Halk sığınaklara doğru koşmaya başladığında ilk başlarda boğazlarında, burunlarında, nefes almada yanık benzeri bir hissiyat duydular. Sonrasında fazla zaman geçmeden herkes olduğu yere yığılmaya başladı." diye konuştu.

"Sığınağa girmeye çalışanlar merdivenlerde can vermişlerdi"

Batı'nın bu büyük katliama sessiz kalmasının nedenini katliamın öncüsü olmalarına bağlayan Mollabey, katliamın dünya kamuoyunda da yeterince tepki görmediğine dikkat çekti. 

Mollabey, "Bu katliamın dünya kamuoyunda yansıması, saldırı gerçekleştirildikten hemen sonra İran tarafından ve bazı sınır bölgelerinden sivil halkın bölgeye girmesi ile karşılaşılan korkunç manzara nedeniyle oldu. Canlı ne varsa tamamı hayatlarını kaybetmişti. Her tarafta hayvanlar, insanlar, çocuklar hayatlarını kaybetmiş şekilde duruyorlardı. Merdivenlerde, sığınağa girmeye çalışanlar muvaffak olamadan hayatlarını kaybetmişlerdi. Gazetecilerden birinin çekmiş olduğu, Ömer Havar adındaki şahsa ait resim, 'Sessiz Tanık' ismiyle yankı uyandırmıştı. Bu resmin kamuoyuna sızmasından sonra kısmen de olsa cılız bazı tepkiler gelmeye başladı. Ama devamında yine kitle imha silahları kullanıldı. Yine ciddi kitlesel ölümler yaşandı. Ama bu, Batı tarafından çok tepki görmedi. Çünkü bu kitle imha silahlarını Saddam Hüseyin'e, İran savaşında kullanılmak üzere veren Amerika, Almanya ve Fransa öncülündeki Batılı gruplardı." dedi.

"2010 yılından itibaren bazı parlamentolar bu katliamı 'Soykırım' olarak tanıdı"

Araştırmacı-Yazar Mollabey, "2010 yılına gelindiğinde, bu katliam, bazı ülke parlamentoları tarafından soykırım olarak tanındı. Irak Parlamentosu, Norveç Parlamentosu ve bir ara Türkiye'de de bu katliam tartışıldı. Sonuç olarak bu tür katliamlar insanlık hafızasında yer edinmediği sürece tekrarlanması kaçınılmaz oluyor. Bugün geriye dönüp bakıldığında bunun hafızlarda diri tutulması, hatırlanması ve bunlardan derslerin çıkarılması insanlık adına önemli bir durum." ifadelerini kullandı. (İLKHA)
 

Son Eklenenler

Çok Okunanlar

Çerez Politikası

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.